Франчис Фукуяма

Автор: Пользователь скрыл имя, 08 Января 2012 в 19:22, сочинение

Описание работы

Yoshihiro Francis Fukuyama, 1952 yılında , etnik Japon, sosyal bilimciler , tamamen Amerikan yaşam tarzı kabul edilen ailede Şikago'da doğdu. Fukuyama Japon kökenli olsa da Japonca konuşmuyor, fakat Fransca ve Rusça biliyor.
1970 yılında klasik edebiyat okumak için Cornell Üniversitesi’ne girdi ve 1974 yılında siyasi felsefe lisans derecesi aldı.

Работа содержит 1 файл

Francis Fukuyama.doc

— 63.50 Кб (Скачать)

Francis Fukuyama’nın biografisi

Yoshihiro Francis Fukuyama, 1952 yılında , etnik Japon, sosyal bilimciler ,  tamamen Amerikan yaşam tarzı kabul edilen ailede Şikago'da doğdu. Fukuyama Japon kökenli olsa da Japonca konuşmuyor, fakat Fransca ve Rusça biliyor.

1970 yılında klasik edebiyat okumak için Cornell Üniversitesi’ne girdi ve 1974 yılında siyasi felsefe lisans derecesi aldı. Fukuyama  karşılaştırmalı  edebiyat oranında Yale Üniversitesi'nde eğitimine devam etti ve ardından Harvard'da siyaset bilimi kuruna değiştirdi. 1977 yılında Orta Doğu'da Sovyet dış politikası üzerine doktora tezini savundu.

Kariyerinin başlarında kendisini akademik bir bilim adamı değil, siyasi analist  olarak düşündü. 1979 yılında RAND şirkette çalışmaya başladı - 1990'ların sonlarına kadar aralıklı olarak tescil edilmiştir. RAND Güvenlik için ABD Hava Kuvvetleri Araştırma Enstitüsü tarafından hazırlandı. 1981 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı çalışmak için davet edildi. ABD Dışişleri Bakanlığında Politika Planlama Dairesinde Ortadoğu uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. 1981-1982 yıllarındaki Mısır-İsrail Görüşmelerine ABD heyeti üyesi olarak katılmıştır. Bush iktidarda olduğu zamanında Fukuyama Almanya'nın birleşmesi tahmini ettiğinden ün kazandı ve birinci kim açıkça  Varşova Paktı dağıtılmasını talep etmeye başladı.

Fakat en büyük tanınmışlık Amerikan bilimci ‘’Tarihin sonu ve son insan’’ çalışmasından dolayı kazandı.  Bu çalışma 1992 yılında yayınlandı, Bu kitabın temeli 1989  yılında Fukuyama tarafından ‘’National interest’’ dergisinde ‘’Tarihin sonu mu? Başlıkılı bir makalede yayınladı. Fukuyama bu tezinde dünyanın sonunu kastetmemiştir. Fukuyama, Tarihin sonu iddiasıyla kısaca demek istiyor ki; “insan düşünsel evrimini tamamlamış ve Batılı Liberal Demokrasi’ye (Liberal Kapitalizme) ulaşmıştır. Liberal Demokrasinin, Liberal Kapitalizmin alternatifi yoktur. İnsanlar bütün medeniyetleri denemişler, en sonunda Liberal Demokraside karar kılmışlardır. Liberal Demokrasi alternatiflerini yok etmiş, yenmiştir.”

Fukuyama "tarihin sonu" kavramının yazarı olmadığını açıkça söylüyor, ayrıca Georg Friedrich Hegel tarafından kurulan fikirler sonra da Karl Marx ve Alexandre Kojève eserlerinde geliştirmeye devam ediyor.

"Tarihin Sonu ve Son İnsan" kitabı bilimsel basında ve gazetecilik çevrede geniş eleştiri almış. Çoğu yorumcular liberal demokrasiye aşırı bağlılık, olayların değerlendirilmesinde seçicilik ve gerçekler seçimi, ve İslamcılık gibi hareketin önemini küçümsemeyi işaret ediyorlar.

Francis Fukuyama kitap yayımlanmasından sonra ortaya çıktı tartışmalara aktif bir rol aldı, ancak sonra  o yavaş yavaş daha önce belirtildiği görüşlerini revize etti

1990'larda, Fukuyama sosyal bilimci olarak çalışmaya başladı akademik uzman olup birkaç entelektüel çok satan kitap olan yazar tanımlanıyor. Bunlar: Güven (Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması) 1995 yıl;  Büyük Çözülme 1999 yıl; İnsan Ötesi Geleceğimiz Biyoteknoloji Devriminin Sonuçları 2002 yıl; Devlet İnşası: 21. Yüzyılda Dünya Düzeni ve Yönetişim 2004 yıl. 1996 – 2001 yıllında Fukuyama, George Mason Üniversitesi Kamu Politikası ve Kamu Politikası Okulu Profesörü idi.

2001-2005 yılında - Biyoetik ABD Başkanlık Konseyi üyesi. Fukuyama, 2005 yılının Temmuz ayı itibariyle Johns Hopkins Üniversitesinde uluslararası iktisat politikası öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve The American Interest Dergisinin yayın kurulu başkanlığını yürütmektedir.

Fukuyama defalarca transhumanism (Transhümanizm, insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin arttırılması ve yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin ortadan kaldırılması amacıyla teknoloji ve bilimden faydalanılması gerektiğini öne süren uluslar arası bir entelektüel ve kültürel harekettir), eleştirdi,onun görüşüne göre transhumanism «en tehlikeli fikirdir» Ayrıca, Fukuyama  insan klonlama teknolojisi, genetik mühendisliği, zeka, insan vücudu iyileştirmeye yönelik diğer teknolojilerin bir dizi geliştirmek için nootropics kullanmanın pratik eleştirdi. Fukuyama transhumanism karşı temel itiraz onun görüşüne göre, eşit haklar fikri adamın iyileştirilmesi ile uyumsuz olmasıdır.

Bilime girince Fukuyama Amerika'nın siyasi hayata katılmak devam ediyor. Fukuyama yeni muhafazakarlar arasında yer alıyordu. Irak diktatörü Saddam Hüseyin'in ortadan kaldırılması için aktif savunan, Fukuyama, ancak, 2003 yılında Irak'ı işgal için ABD hükümetinin kararına destek vermedi, ve yeni muhafazakarlığın fikrini gözden geçirdi. Fukuyama’ya göre, liberal demokrasi zorla uygulanamaz. Aynı zamanda liberal demokrasinin ortaya çıkması için biraz anıklık gerekiyor, anıklık yoksa liberal demokrasi kurması olamaz.

Fukuyama, Rusya'nın gelecekteki gelişimi hakkında eleştirel tutum tanınıyor. Bu eğilimi duraklatmak için yöntemlerden biri yurt dışından siyasi baskıdır. Örnek olarak ‘’Açık mektup’’ söylebiliriz (2004 yıl). Bu açık mektupte dünyaya tanınmış Amerikan ve Avrupalı politikacilar, Fukuyama dahil olarak, Rusya’nın başkanın Putin’in otoriter emelleri suçlayarak ve bu nedenle Batı başkanlara Rusya ile stratejik ortaklık yeniden gözden geçirmek çağırıyor. Ancak Rusya'nın Avrupa ülkelerinin yolunda geliştirmek gerektiğini Fukuyama’nın hiç şüphe yoktur. Ama bu süreç, hatta yıllardır uzun bir zaman alacak, diyor bilimci.

Fukuyama Türkiye hakkında çok şey yazdı. Fukuyama: ‘’Avrupalı olsaydım kapımı Türkiye'ye kapamazdım’’ demişti. Türkiye ekonomik olarak modern ve sağlıklı bir demokrasiye sahip. Beni daha çok kaygılandıran hukukun üstünlüğü. Bu çok tehlikeli, çünkü demokrasi sadece çoğunluğun oyu değil, insanların hükümeti eleştiri hakkını ve serbestçe politikaya katılımını koruyan yasal düzendir de. Din ve modernleşme hakkında: Din insanların yaşamının bir parçasıdır. Demokraside katı bir şekilde din karşıtı olamazsınız. Dindar ve laik taraflar arasında karşılıklı bir uyum olmalı. AK Parti gibi dini nitelikli partilerin siyasete girmesiyle, bazı temel çizgilerin üzerinden geçmemek konusunda dikkatli olunmalı. Modern demokratik düzende dinin günlük yaşamda varolmasına izin verilirken devletle belli bir mesafe korunur.

Türkiye'nin dış politikası: Türkiye, Arap dünyasında etkisini yaymada başarılı  oldu. Bu diplomasisinin bir sonucu. Ama bu ABD, Avrupa ve İsrail gibi ülkelerle ilişkileri pahasına olursa çok kötü. Zira Türkiye bu gücünü geniş yelpazede ülkelerle ilişki kurarak maksimize etti. 

İslam'ın Türkiye'nin dış politika kimliğinin büyük bölümü haline gelmesi bir risk olur. Çünkü Türkiye'nin modernleşmesini, Avrupa ile ilişkileri ve demokratik, modern, açık kurumları muhafaza etmesi sağlıyor. Avrupalı olsaydım kapımı Türkiye'ye kapatmazdım. AB'ye girmese bile Türkiye, herkese karşı açık olarak gücünü çoğaltacaktır.

     

Francis Fukuyama’nın teorisi

Fukuyama’nın  şöhreti büyük ölçüde Soğuk Savaş sonrası kaleme aldığı “Tarih’in Sonu (The End of History)” adlı çalışmasından kaynaklanmaktadır. Aslında Karl Marks’ın komünist toplumu ve komünizm teorisi de farklı bir tarihin sonu teorisidir. Aynı Marks gibi ünlü Alman düşünürü Hegel’den fazlasıyla etkilenen Fukuyama, benzer şekilde tarihin sonunu teorileştirmiş ancak Marks’tan çok farklı bir son öngörmüştür. Fukuyama’ya göre en uygun yaşam biçimi ve toplumsal düzen liberalizmdir. Fukuyama’ya göre monarşik yapılar, imparatorluklar, dini merkezler hep liberal düşünceyi ve onu savunanları alt etmeyi amaçlamış, ancak zaman içinde Liberalizm hep üstün gelmiştir. Komünist ve Faşist rejimler de geçmişte ortaya çıkmış Liberalizm’in diğer anti-tezleridir. Ancak Fukuyama’ya göre Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Batı bloğunun galip gelmesi, buna ek olarak Çin ve Rusya gibi ülkelerin Batılı sistemlere yönelmeleri liberalizmin nihai zaferinin gerçekleştiğini ve artık tek bir yol olduğunu gösteriyordu. Fukuyama’nın düşüncesine göre Batılı değerlerin yayılması bir süre alacak ve Üçüncü Dünya ülkelerinin istikrarlı hale gelmeleri uzun sürecek ama nihayetinde mutlaka tüm dünya liberal demokrasiye ulaşacaktır. Fukuyama dinsel fanatizm, sol eğilimler ve etnik milliyetçiliği liberal demokrasinin düşmanları olarak göstermektedir. 

FRANCIS FUKUYAMA’NIN DEMOKRASİ ANLAYIŞI 

Liberalizmin  iktisadi  ve  siyasi  olmak  üzere  iki  yönü  vardır. Fukuyama,  ekonomik  liberalizmin  temel  ilkelerini,  özel  mülkiyet  ve  piyasa

eksenindeki özgür ekonomik  faaliyet ve ilişkiler olarak belirlemiştir.  Siyasi  liberalizm,  girişim  ve  ticaret  özgürlüğü şeklinde  özetlenebilen  ekonomik

liberalizmin,  tamamlayıcısıdır.  En  genel  hatlarıyla,  çoğulculuk,  genel  katılma,

çoğunluğun yönetme hakkını ifade eder. Çoğulculuk, birbirinden farklı düşüncelerin bulunması ve bunların siyasi ve hukuki düzlemde varlık kazanmaları anlamına gelir. Düşünme,  düşünceleri  açıklama  ve  bunlar  etrafında  örgütlenme  hakkını kapsamaktadır.  Genel  katılım,  farklı düşüncelerin  siyasi  alanda  ifade  edilebilmesi, herkesin oy kullanma, seçme ve seçilme yoluyla siyasal iktidarı belirleyebilmesidir    

     Liberal demokrasinin, bireylere devlet karşısında tanıdığı  bu hak ve özgürlükler. Fukuyama, sınıflandırmayı sivil  haklar,  dinsel  haklar  ve  siyasi  haklar  arasında  yapmaktadır. Sivil  haklar,  bireyin,  kişiliği  ve  mülkiyetiyle;  dinsel  haklar,  dinsel  inançları ve ibadetleriyle; siyasi haklar ise, yönetime katılımıyla ilgili olan, denetimden bağımsız olduğunu  gösteren  haklardır.

      Liberal demokrasi çerçevesinde devletin rolü, yurttaşlarını  korumak, haklar tanımak, bu  hakları kullanmalarının  önündeki  engelleri  kaldırmak,  ancak  zorunlu  olduğu durumlarda, belli insani ilkeleri aşmadan, sınırlamalara gitmektir.

    Ancak istikrarlı bir liberal demokrasinin oluşmasında, çeşitli kültürel engeller vardır. Bunlardan  ilki  ulusal,  etnik  ve  ırksal  bilinçle  ilgilidir.  Ulusal  bir  birlik  duygusu, demokrasinin  kurulması bakımından  önemli  olmakla  beraber,  farklı gruplardan kişileri  dışlayacak  kadar  gelişmesi  ve  insanların  kendilerini,  sırf  bu  nedenlerle, diğerleriyle  eşit  hissetmemesi  bir  engel  teşkil  eder. İkincisi,  dinin  eşitlikçi  ve hoşgörülü olmaktan  uzaklaşmasıdır. Üçüncüsü,  büyük  çaplı sosyal  eşitsizlikler  ve  devletin  bunun  karşısındaki  tutumu; dördüncüsü,  kişilerin,  grup  bilinciyle  kendilerini  yönetme  yetilerinin  gelişmemiş olmasıdır. Ayrıca  kültürel  etkenler,  demokrasi  için  zorunlu  değil,  çünkü demokrasi  söz  konusu  olduğunda,  kültürel  değil siyasi  koşullar  belirleyici  rol  oynar.  

      Fukuyama,  liberal  demokrasinin  tarihin  sonu  olduğunu  söylerken,  dünya  üstünde hala  bir  takım  eşitsizliklerin  bulunduğu,  herkesin  aynı şekilde  tatmin  olmadığı gerçeğini  reddetmemektedir.  Ancak  O’na  göre  işsizlik,  yoksulluk  gibi  sorunlar, liberal demokrasilerin eksikliği ya da kusuru değildir. Bütün liberal toplumlar, zaten eşitsizlik  nedenlerini  ortadan  kaldırmaya  çalışmaktadır.

       Fukuyama’nın demokrasi anlayışı çerçevesinde en çarpıcı  açıklaması, tarihin sonuna gelindiği,  bu  sonun  liberal  demokrasi  olduğu  ve  dünyada  alternatif  olabilecek  her hangi  bir  rejimin  bulunmadığıdır . 

Fukuyama'nin Demokratik Olmayan Rejimleri Eleştirisi

      Fukuyama’ya göre, liberalizm  her  devletin kaçınılmaz ve nihai sonudur. Bu iddiasını pekiştirmek için, diğer dünya görüşlerinin uygulamadaki  sonuçlarını,  olumsuz  yönleriyle  ortaya  koymuş;  örnek  olarak  sağ otoriter rejimler, sol totaliter rejimler ve islamı göstermiştir.

Sol Totaliter Rejimler

      Komünizm,  ortak  mülkiyet  ve  sınıfsız  toplum  düşüncesine  dayanan,  eşitlik  temelli dünya  görüşünü ifade  eder. Genel hatlarıyla  özel  mülkiyet  yerine  kamu  mülkiyetini,  işbölümü yerine  işbirliğini  ve komünal  dayanışmayı,  liberal  demokrasinin  bireyci  özgürlük  anlayışı yerine herkesin  kendiliğinden  başarması gereken  özgürleşme  ve  bağlarından  kurtulmayı esas alır.

     Fukuyama,  sol  totaliter  rejimlerin,  liberal  demokrasinin  bireysel  özgürlük  anlayışı  karşısındaki,  güçlü  devlet,  zayıf  sivil  toplum  yapısını eleştirmektedir.  O’ na  göre devletin,  kişilerin  yaşamını tüm  ayrıntılarıyla  denetlemesi,  geleneksel  otorite kurumlarıyla  (din,  dil,  aile,  tarih  örnek  verilebilir)  bağlantılarını kesmesi,  mevcut ilişkileri ve değerleri değiştirmesi hep aynı güçlü devlet idealinin yansımasıdır.

         Buna  bağlı  olarak,  başlangıçta  eşitlik  ve  refah  dileğiyle  zorlamaya  karşı  gelmeyen fertlerin, bir zaman sonra,  gereksinim ve beklentilerinin  karşılanmamasından ötürü, içinde  yaşadıkları  düzenin  temel  ilkelerine  inançlarını  yitirmeleri  tehlikesi  her zaman  vardır. Ekonomideki  kötüleşme,  kişilerin  düzenle  ilgili  inançlarını zedelemektedir.  Fukuyama’ya  göre,  kapitalizm  çerçevesinde  serbest  piyasa ekonomisinin  egemen  olmayışı,  zaten  ekonomide  zayıflamaya  neden  olacaktır. Ayrıca meşruiyetin bulunmayışında, iyi konumdaki kişilerin rahatsızlığı, diğerlerine  oranla daha  önemlidir  ve  çöküş  dönemini  hızlandırır.  Bu  ise  sol  totaliter  rejimlerde kaçınılmazdır.

Sağ  Otoriter Rejimler  

      Sağ  otoriter  rejimler  ya  faşizm  ya  da  askeri  diktatörlük  biçiminde  karşımıza  çıkar. Faşizmin  genel  öğelerinin,  kişisel haklar  yerine  ödevlerin ağır basması, eşit  ve evrensel  olmayışı,  ulusal çıkarların  ve devletin  ön  planda  bulunması,  ekonomik  sorunların  çözümünde  bağımsız  bir  teori geliştirilmemesi,  dış  dünyaya  karşı  saldırgan  bir  milliyetçiliği  beslemesi,  ırkçı  bir politika    gütmesi,  parlamenter  rejimin  temel  ilkelerinin  reddedilmesi  olduğunu söyleyebiliriz.

       Fukuyama’ya göre meşruiyet, sadece sol totaliter rejimlerin değil, aynı zamanda sağ otoriter  rejimlerin  de  temel  sorunudur.  Sağ  otoriter  rejimlerde  bu  sorun  iki şekilde  ortaya  çıkar.  Ya  faşizm  egemendir  ve  insanlar  demokrasi  ile  eşitliğin  dışarıda  bırakıldığı yüksek  bir  ülkü etrafında birleştirilirler.  Ya  da  mevcut  toplumsal  düzeni  sağlamanın  ötesinde  bütünsel  bir amacı olmayan,  askeri  diktatörlükler,  bu  amacı gerçekleştirmek  için  görevi devralırlar.

     Özetle  faşizm  ya  da  askeri  diktatörlük  görünümüyle  tarih  sahnesinde  yerini  alan otoriter  rejimler,  uzun  süreli  meşruiyet  sağlayamadıkları  ve  demokrasi  karşısında kuvvetli bir seçenek sunmadıkları için daha baştan eksik ve yetersizdir.

İslam

İslam,  toplumsal  yaşama  ilişkin  bir  takım  ekonomik  ve  siyasal  düzenlemeler          getirmesi bakımından, diğer dinlerden ayrılmakta, bütünsel bir ideoloji olma özelliği

de  taşımaktadır. O’na  göre, İslam  sadece şu  anda  kabul  gördüğü ülkelerde  gücünü devam  ettirebilir  ya  da  en  fazla  eski  yandaşlarını yeniden  kazanabilir.

     İslam  dünyasını  diğer  dünya  kültürlerinden  ayıran  şey,  demokrasinin  temel

ilkelerinden  olan  dinsel  hoşgörüyü reddeden  tek  sistem  oluşudur.  Batıda,  devletin dine  hizmet  etmek  yerine,  dinsel  hoşgörü ve  çoğulculuğu  benimsemesi, İslam anlayışıyla  uyuşmamaktadır.

Radikal islam Avrupa faşizmi gibi 
‘‘Biz şu anda radikal bir islam hareketini yaşıyoruz. Bu İslam dininin içerdiği bir özellik değil. Geleneksel olarak kültürel bir islam hareketi midir veya modern bir hareket midir' dediğimiz zaman İslamcılığın modern bir siyasi hareket olduğuna inanıyorum. İslamcılık 20. yüzyılın başlarında faşizm, komünizm gibi başlamış olan harekettir. Yani dini politik bir siyasi araç olarak kullanmak hareketidir. Sınır çatışması, partiler toplumların biraraya gelmesi şiddetin artması ve şiddetin devletleştirilmesi, resmileştirilmesi 1920'li Avrupa'da faşizm hareketi yaşandı. Ayrıca Mısır'da da İslami Kardeşlik Hareketi ortaya çıktı. Yani paralel hareketlerdir bunlar. Burada orjinal, geleneksel bir İslama dönüş hareketi olarak tanıtılıyor. Bunun yanısıra sosyolojik ve toplumsal açıdan İslamcılık ile Avrupa faşizmi arasında bir benzerlik olduğunu düşünüyorum.’’
 

Fukuyama’ya Yöneltilen Eleştiriler.

      Francis  Fukuyama’nın  tarihin  sonuna  erişildiği  ve  tüm  dünya  için  düşünülebilecek en  iyi  rejimin  liberal  demokrasi  olduğu  tezi,  iddialı  yapısı  dolayısıyla,  çok  sayıda eleştiriye  neden  olmuştur.

      Fukuyama’ya  ‘Medeniyetler  Çatışması’  teziyle  karşı  çıkan  Samuel  P.  Huntington, tarihin  devam  ettiğini,  buna  dayanarak  liberal  demokrasi  ve  hukuk  devletinin evrenselleşmediğini,  çatışmaların  sürdüğünü belirtmiştir. O’ na göre,  yeni dünyadaki mücadelelerin  gerçek   nedeni,  ekonomi  yahut  ideolojiler  değil,  kültürler  arası farklılıklardır. Fukuyama,  kültürel  faktörlerin  varlığını reddetmemekte,  hatta  bunlara  bazı durumlarda  demokrasiye  geçişi  engelleyici  rol  tanımaktadır.  Ancak  O’na  göre,  asıl belirleyici  kültür  değildir. Demokratikleşme  sürecindeki  siyasi  tutum,  kültürden  daha belirleyicidir.

      Fukuyama’nın  tarihin  sonu  teziyle

ilgili  şüpheleri  ve  eleştirileri  arttırıp,  Huntington’un  söylemini  kuvvetlendiren  en belirgin yakın tarihli olay, 11 Eylül saldırılarıdır. İşte bu noktada Fukuyama tezinin hala  geçerli  olduğunu  ve  yeni  durumun  bile  liberal  demokrasinin  gücünü sarsamayacağını  ileri  sürmektedir.

     Bu  noktada İslamın,  Fukuyama’nın  tarihin  sonundaki  liberalizm  anlayışına  bir alternatif  olabileceği  iddiaları  yoğunlaşmaktadır.Bu  yöndeki  eleştiriler,  dünya  nüfusunun  önemli  bir bölümünün  müslüman  oluşuna,  bir  zaman  sonra  İslami değerlerin, müslüman olmayan ülkelerde bile geçerli kılınması mümkündür 

    Fukuyama  ise  11  Eylül’de  ortaya  çıkan şiddeti, İslam  dünyasının,  tarihin  sonunun gerçekliğini  sezerek,  kapıldığı  bir  endişenin  açığa  vurulması olarak  algılamaktadır. O’na göre, dünya siyasetine hakim olmaya devam edecek tek sistem, batının liberal demokrasisidir.

     Tarihin Sonu teziyle şöhret kazanan Francis Fukuyama’ya getirilen en önemli eleştirilerden biri kültürel temellidir ve basit olarak ifade etmek gerekirse bu çalışmasının Liberalizm adı altında Batı kültürünü ve değerlerini tüm dünyaya yerleştirmeye çalışıyor olduğu şeklindedir. Fukuyama’nın teorisi getirilen bir diğer çok önemli eleştiri ise ekonomi temellidir. Özellikle sol, sosyalist kesimlerce dile getirilen bu görüşe göre Liberalizm’in yarattığı eşitsizlik ortamında sınıfsal ve grupsal çatışmalar barışçıl ve demokratik bir sistemin kurulabilmesini engellemektedir. Liberal demokrasi ülkelerinin  barışı yaydığı fikri de,  yakın  dünya tarihi hatırlanınca, kuşku uyandırmaktadır. Neticede  Fukuyama’ nın  demokrasinin  üstünlüğü fikrine  katılmakla  beraber,  bunu  açıklarken  dayandığı kaynakları ve  gerekçelendirme biçimini tartışmaya açık bulmaktayız. 

Информация о работе Франчис Фукуяма